"Haziran'da ölmek zor" demişti usta şair Hasan Hüseyin Korkmazgil; öyleymiş, bir kez daha acı bir tecrübeyle anladım, anladık. Güzel Yüzlü Şair Nazım, Umudun Şairi Orhan Kemal, Hasretin Şairi Ahmed Arif ve daha niceleri... Hepsini bir Haziran günü kaybettik, belki de Haziran koca bir delikti ve sevdiklerimizi yutmak için orada, öylece duruyor, her zaman bir fırsat kolluyordu. Ondan olsa gerek, Haziran yaptı yine Haziranlığını ve bu kez bizden tüm tanıyanlarının yüreğinde sıcacık gülümsemesiyle iz bırakan, gidişiyle bir şehrin kalbine yas düşüren Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız Ferdi Zeyrek'i kopardı bizden... Ah Haziran, bu kez canımızı çok yaktın!
Ferdi Zeyrek’in ardından yazmak, sadece bir belediye başkanına veda etmek gibi değil; bir dosta, bir abiye, bir yol arkadaşına el sallamak gibi. İnanın bana kolay değil… Üstelik onunla konuşmuş, göz göze gelmiş, selamlaşmış herkes için bu acı, sadece bir vedalaşmadan ibaret de değil. Bu, kalbe çöken ve bir daha tam geçmeyecek bir gölge gibi. Gerçek olan, can yakan, buz gibi bir acıyı yüreğe kor gibi düşüren şu ki: Ferdi Başkan artık aramızda değil... Ama bir şehir, bir bölge, bir koca halk, onu hala kendi hikayesinin içindeymiş gibi anlatmaya devam ediyor. Çünkü o, görevini yalnızca makamında değil, insanların kalbinde sürdürmenin bir yolunu bulmuş nadir günümüz siyasetçilerinin arasına adını yazdırmayı başardı.
Gitti ama bizi, sevenlerini, ardında tamamlanmamış bir cümle gibi bıraktı. Ve bilmelisiniz ki, bazı cümleler eksik kaldığında bile, pek çok tam cümleden daha çok şey anlatır insana... Ben de bu ayın yazısı, yarım kalmış bir hayatın, hayallerin portresi olsun istedim; Ferdi Başkan'a bir veda, geride kalanların özleminin somut bir kaydı gibi, burada, öylece, sizinle paylaşmak istedim tüm hislerimi, geride kalanlar olarak tüm gözlemlerimizi. Aslında belki de herkesin hafızasına kazınan Ferdi Başkan'ı biz gençler için bir 'abiye' dönüştüren o sıcacık gülümsemesiyle başlayan kısa ama iz bırakan bir hikayeyi anlatmak istedim. Okumanız dileğiyle...
Bir Gülümsemeyle Başlayan Hikaye
Ferdi Zeyrek’in gülümsemesi, sadece bir yüz ifadesi değil; onun dünyaya bakışının dışavurumuydu. O gülümseme ki; alışık olduğumuz sert mizaçlı politikcılarla değil, nezaketle değişimin mümkün olduğuna inanan bir yüreğin işaretiydi. Politikayla kirlenmemiş bir samimiyet, gücün karşısında eğilmeyen ama insanın karşısında incelen bir duruştu.
Onunla ilk karşılaştığımda ellerimizden önce yüzümüzdeki tebessümler tokalaşmıştı. Ne bir nutuk vardı ağzında, ne de bir üstünlük safsatası. Yalnızca sade, temiz, dürüst bir tavır... O anda anladım ki, Ferdi Abi herhangi bir makam için değil, yan yana yürümek için buradaydı, yanımızdaydı.
Toplumun muhalif kesimleri artık bu yürüyüşün uzun olduğunu öğreneli çok olmuştu, son yerel seçim startı verildiğinde. Ferdi Başkan da onlardan biriydi elbette, hatta belki de en iyilerindendi. Öyle ki, bu uzun ve meşakkatli yürüyüşte kimseyi geride bırakmayan bir tarafı vardı. Hangi mahallede, hangi sokakta olursa olsun, birine rastladığında durup selam verir, lafı uzatır, hal hatır sorardı; bunların hepsi, o uzun yürüyüşün sonuna bir hazırlık gibiydi. Bundan olsa gerek; büyük nutuklarıyla değil, küçük anlarla, kıymetli tavrıyla kazındı hafızama. Ve biliyorum ki, bir insanı kalıcı yapan da tam olarak bu: İnsanlara kendilerini değerli
hissettirebilme hali...
Toprakla Yoğrulmuş Bir İnanç
Manisa’nın çocuklarından biriydi. O taş sokakları, o yaz güneşini, fırın önündeki sırayı, bayram sabahlarının telaşını bilen biriydi. Gömleğini toprağın kirletmesine izin veren, yürüdüğü yolu bilen genç bir başkandı. Belki de bu yüzden halkla arasında asla aşılması gereken bir mesafe olmadı, en başından beri, Manisa'ya, Manisalılara ve tanıştığı her yüreğe yakındı...
Köylünün derdini anlamak için herhangi bir rapora ihtiyacı yoktu. Esnafla göz göze geldiğinde konuşmadan sorunun ne olduğunu bilirdi. Gençlerin umutlarının ucunda asılı kalmak ne demek, kendi hayatından bilirdi. O yüzden onun için başkanlık, bir makam değil; gençlik hayalini büyütüp halkına geri sunmanın bir aracıydı. Ferdi Zeyrek’in en büyük farkı da buydu belki: Kendisini halkın üzerinde değil, halkın içinde görmesiydi. Bundan da olsa gerek, makam aracından çok yürüdüğü yolları severdi.
Konuşmalarında istatistiklerden değil, sabah pazara giden teyzelerin selamından söz ederdi. Onu dinlerken, bir politikacıdan çok eski bir dostla konuşuyormuş gibi hissederdiniz. Bu yüzden onun yokluğu, bir başkanın eksikliği değil; bir mahallenin sesini yitirmesi gibi
bir şey oluverdi...
Geride Kalanlar: Acılı Bir Eş, Mücadelesini Örnek Almış Çocuklar, Gülümsemesini Unutmayacak Milyonlarca Yol Arkadaşı, Acısını Bağrına Gömüp Söz Veren Bir Şehir
Bir başkanın ardında bıraktıkları sadece açılışlar ya da attığı temeller değilmiş; bunu da öğrendik, acı bir yolla... Şimdi baktığımda görüyorum ki Ferdi Zeyrek’in ardında; gözyaşlarını içine akıtan bir mahalle muhtarı, onunla kahve içmiş bir emekli öğretmen, yolda gözlerini kaçırmadan yardım isteyen bir genç kaldı. En çok da çocukluk aşkını topraga veren bir eş, babası gibi mücadeleci ruhlu üç kız çocuğu, en yakın arkadaşını elleriyle toprağa gömen bir lider, gülümsemesini ve inanmışlığını asla unutmayacak milyonlarca yol arkadaşı ve acısını bağrına gömüp başkanının hayallerini gerçekleştirmeye söz veren koca bir şehir...
Zaten göreve geldiği gibi projeler başlamıştı, dosyalar hazırlanmıştı, yollar çizilmişti. Ama zaman işte... Bazen çok kıymetliyi çok erken alır. Ve geride kalan koca bir şehir, o yarım kalan hayalleri tamamlayabilmek için omuz omuza yürümek zorunda kalır. O gün o meydanı dolduran, bir başkanı son yolculuğuna uğurlayan herkes biliyor ki; onun adını yaşatmak sadece bir caddeye vermekle olmayacak. Onun adını yaşatmak; halka sırtını dönmemekle, tebessümle diyalog kurmakla, siyaseti bir insanlık sorumluluğu olarak bilmekle mümkün olacak.
Bu Bir Elveda Değil, Emanet...
Ferdi Başkanım, biz sana hiç teşekkür edemedik. Belki çok daha güzel işlere imza atacaktın, belki hayallerinin çok azını gerçekleştirilebildin; ama sen bize şu kısacık ömründe çok kıymetli bir şeyi hatırlattın: Umudu. Gülümsemenin bir güç olduğunu gösterdin. İyiliğin sessizce de kazanabileceğini anlattın. Bugün senden geriye kalan sadece anılar değil; devredilen bir iyilik sorumluluğu, biliyoruz. Bu yazı da bir veda değil, bir sözleşme benim, bizim için. Senin kaldığın yerden yürümek boynumuzun borcu, söz veriyorum, söz veriyoruz...
Sen gittin ama ardında bir halkın duaları, bir kentin gözyaşları, bir ülkenin başı dik yürüyen evlatları kaldı. Işıklar içinde uyu başkanımız, abimiz: Gülümsemeni, sözünü, inancını asla unutmayacağız, unutturmayacağız!
Yorumlar
Kalan Karakter: