Basın kartlarının yüzlercesi iptal edilmeli!
Yayınlanma :
19.11.2015 15:40
Güncelleme
: 19.11.2015 15:40
Kim sağcı kim solcu bilmiyorum?
Bildiğim menfaat gruplarının kendilerini bir taraftan gösterme gayreti…
Sağcıların zamanla solcu, solcuların da ‘dönek’ olarak adlandırılarak sağ kanada kaydıklarını biliyorum.
Kim çıkarmış bunu?
Tabii ki Fransızlar…
Adamların başkenti bombalanıyor, tasası bize düşüyor ve hatta yine bölünüyoruz, her şeyde olduğu gibi…
Fransız ihtilalından sonra kralın sağında oturanlara, statükocu anlamında ‘sağcı’ demişler, solda oturanlara da halk ‘solcu’ adını vermiş,
Yani yenilikçilere ve de bağnaz kurallara karşı olanlara…
Tarihte hep menfaatler çarpışmış…
Halkmış, vatandaşmış hepsi hikâye…
Zaten her gün bu konularda zırvalar işitmiyor muyuz?
Yine ‘bilirkişilik’ taslayacağım….
Ne demiştim, ‘Seçimlerden sonra kim güçlü ise herkes ben ondanım, diyecek!’
Kraldan çok kralcılar türeyecek!
Dikkat edin bakın, bunlar ortaya çıkmaya başladı…
Ancak onlara; ‘yemezler!’ diye yanıt vereceğim, vatandaşın diliyle…
Koskocaman adamlar bir anda ‘AKP’li’ kesiliverdi…
Bunu ispatlamak için ise gazeteleri kullanmaya başladı…
Sanki çok etkileri varmış ve sözleri dinlenirmiş gibi…
*- Kimi ilgilendirir?
Türk Sağlık-Sen İzmir Üniversite Şubesi, Ege Üniversitesi çalışanları adına yapılan maaş promosyon (özendirme) ihalesinde, başka bir sendikanın yaptığı şaibe iddiaları ile ilgili açıklamalara cevap verecek ve süreç hakkında basın açıklaması yapacakmış…
Bana ne?
Benim ilgilendiğim, acaba sendikaları arkalarına alanlar ve de maaşlarını yükseltenler, acaba işlerinde, mesleklerinde bunun yüzde 10 karşılığını veriyorlar mı?
Hemen herkes sırtını devlete ya da devleti yönetenlere dayamış.
Yine geçenlerde yazdım:
‘Bedava unutkanlık testi yapıyorum!’ diyerek devleti soyan hastane ya da tıp merkezlerine ne demeli?
Buna göz yuman sağlık çalışanlarına, ya da devletin yöneticilerine?
Adam çıkar ortaya, ‘Ben sizin muayene ücretinizi, fazlasıyla Sosyal Güvenlik Kuruluşundan, yani devletten alıyorum!’ der, sorun çözülür….
Neden dalavere yapıyorlar…
Neden yetkililer, patronlar AKP’ye yakın diye görmezden geliyorlar?
Valiyi geçtim…
Olayları takip ediyor mu, etmiyor mu bilmiyorum…
Ama ona bağlı kurumların yöneticileri ne yapıyor?
Bir basın toplantısı daveti bana neler anımsattı!
*- Kutsallığından yararlananlar!
Şimdi bir başka güncele geliyorum…
Her zaman söylediğim atasözüne, ‘İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır’a…
Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar, gazeteciliğin çok kutsal bir meslek olduğunu belirttikten sonra günün gerçeğini dile getirmiş…
Hüseyin Mutlu Akpınar’ın çarpıcı cümlesi şu:
‘Asıl işi garsonluk olup, ‘gazeteciyim!’ diyeni biliyorum…’
Evet, yalnız garsonlar değil, yıllardır ‘gazeteciyim’ diye ortalıkta, dünyayı ben yarattım diye dolaşan, sözde patronlar da var, bunların kategorisinde!
*- Yüzlercesi var!
Karşıyaka Belediye Başkanı Akpınar bir başka önemli noktaya da değinerek, ‘Sanayide iki arkadaş internet sitesi kuruyor!’ diyerek bir gerçeği daha belirtiyor.
Bu cümlelerle yaşamın mı, ekonominin mi, ya da günün ya da Türkiye’nin gerçeği mi demek bilemiyorum.
Bence bunlar, bu girişimler, ‘nafaka’ davası değil…
Bunlar, ‘dolandırıcılık!’ için geliştirilmiş, çağın acı gerçeği…
Ama bu girişimler dün de vardı, bugün de var…
Üstlerine gidildiğinde ise ‘Basın özgürlüğüne darbe!’ gibi yorumlanıyor.
*- Yararlanmak istiyorlar
Türkiye ve dünyanın belki de en itibarlı mesleklerinden biri de gazetecilik…
Mesleğe ve gazeteciye gösterilen saygı ve itibar birçok kişinin dikkatini çekiyor.
Tabii ki dolandırıcıların da…
Bir işadamı, sanayici, ya da girişimci olarak, ikramlı bir toplantı düzenlerseniz, buna tanık olursunuz…
Eline fotoğraf makinesi alanların ‘basın toplantısı’ adı altında ziyafet verilen lüks mekânı doldurduklarını görürsünüz.
Yerler, içerler, hatta çektikleri fotoğrafları da ‘albüm’ adı altında fahiş bir fiyatla size satarlar…
Nedense buna hiç kimse ses çıkarmaz…
Bu asalakların arasında bulunan üç dört gerçek emekçi gazeteci de…
*- Gerçeği ayırt edemezsiniz…
Daha düne kadar mesleğin içinde bulunanlar birbirini tanırdı.
Yazıişleri’nde çalışanlar gibi teknik servis elemanları da…
Ve devletin verdiği (Komisyon aracılığı ile) ‘Sarı basın Kartı’ sahibi olmayanlar, hiçbir zaman ‘Gazeteciyim’ demedikleri gibi, olanlar da, sözleşme yapmayanları kendilerinden saymazdı.
Mesleği, yani işi ve görevi sadece ‘muhabirlik’ olanlar, daha doğrusu geçimini sadece gazetelerin yazıişlerinde çalışarak kazananlara ‘gazeteci’ denilirdi…
Bir de sokaklarda ‘gazete!’ diye bağırarak satıcılara vatandaş ‘gazeteci’ derdi…
Biri üretir, diğeri pazarlardı…
Yine eski gazetecilerden Murat Eştürk anlatmıştı:
‘Rahmetli İsmail Sivri, yıllar önce Önder Özçorlu’ya kız istemeye gittiğinde, ‘Oğlumuz ne iş yapıyor?’ sorusuna, ‘Gazeteci!’ denilince, kayınpeder kıyameti koparır. ‘Ben kızımı gazeteciye vermem’ der. Biraz sonra konu anlaşılır… Kayınpeder, damadının sokaklarda satış yapan seyyar bayii sanmıştır.
*- Körlerle sağırlar, birbirini ağırlar!
Ancak eskiden bu yana gerçek gazeteciler, emekçiler aralarında bulunan dolandırıcıları hiç fark etmemişlerdir.
Örneğin; gazete sahibi veya yöneticisi durumunda bulunanların, kızlarının, oğullarının, eşlerinin, hatta torunlarının ‘basın kartı’ almaları için gizli sözleşme yaptıklarını bilmezlerdi.
Bunlar son yıllarda ortaya çıktı…
Ama nedense buna ne meslek örgütleri ne de, basın ilan kurumu ya da basın enformasyon genel müdürlüğü ve de komisyonlarda harcırah karşılığı görev alanlar göz yumdular.
Görmezden geldiler…
Dün de böyleydi, bugün de böyle…
Sonuç ne mi?
Milyarlarca liranın haksız kazanç olarak bazı gazete patronlarının ceplerine girmesi…
Han, hamam, yat sahibi oldular…
Ehhh bunu gören başkası boş durur mu?
*- Kızında da, sevgilisinde de var!
Bazılarının dostlarına, sevgililerine bile ‘basın kartı’ alma olanağı sağladıklarını bilmeyenimiz yok…
Nedense gerçek muhabirlerin ‘Sarı basın kartı!’ almaları hep bu kişiler tarafından engellendi.
Ve Türkiye’de ilk kez bu sorunu gören ve çözen Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin yeni genel Merkez Yönetimi oldu…
Bir iki ay önce ‘Tüzük tadilatı’ yapan TSYD Genel Merkezi, sahalarda yaz-kış demeden koşan, gazetelerine, televizyonlarına haber yetiştiren, ama patron ya da yöneticilerinin keyfi tutumu yüzünden ‘basın kartı sözleşmesi’ yapılmayan emekçilere kapısını açtı.
Belli bir sene spor yazarlığı yapan ve iki tanığı olan TSYD (Türkiye Spor Yazarları Derneği) bünyesine alınıyor.
Nedense İzmir Gazeteciler Cemiyeti hala tüzük değişikliğine gitmiyor.
İşin garibi İzmir’de ‘gazeteci’ diye bildiğiniz, yani koşuşturan birçok İletişim Fakültesi gencimizin, yani geleceğimizin ne sözleşmesi var, ne de ‘Sarı Basın kartı’.
*- Bunlara ne demeli?
Ben biliyorum, duyuyorum da devletten maaş alanlar, ya da ‘gazeteciyim!’ diye meydanda dolaşanlar, duayenler ne yapıyor?
Hiçbir zorluk çekmeden, emek harcamadan, emek sömürüsü ile üç beş kuruşa çalıştırdıkları gerçek birkaç muhabirin sayesinde lüks yaşam sürdürüyorlar.
Maaş vermedikleri, harcama yapmadan ‘bedava’ yaşamlarını sürdürüyorlar.
Bin tane gazete basarlar- bastırırlar (matbaa daha az basamaz, prova baskısı bile 200-300 tanedir), devletten ve kurumlarından, hatta belediyelerden trilyonları götürürler…
Geçenlerde, bir belediyenin meclis ve komisyon üyesi, hesapları kontrol ederken, bir televizyona yapılan haksız ödemelerden söz etti…
Yanımızda gerçek gazeteciler Ünal Tümin ile Tayfur Göçmenoğlu da vardı…
Aynı zamanda ünlü bir tıp hekimi olan belediye meclisinin komisyon üyesi, ‘Aynı televizyon şirketine, iki ayrı fatura kesilmiş. Biri televizyon adına, diğeri de müdürünün şirketi adına’ dedi.
Bu binlerce örnekten bir küçüğü…
*- Bilenler var!
Şimdi belediyelerden maaş alan ‘gazetecilerden’ söz ediliyor…
Bu ilk ve yeni değil ki…
Vali Namık Kemal Şentürk zamanına kadar, yani çok eski zamanlarda bile, bazı gazetecilerin ‘bekçi’ kadrosu altında maaş aldıklarını biliyoruz…
Çünkü bunu itiraf edenleri biliyoruz…
Yine belediyenin yazıişleri müdürlerinden ilhan Bey, rahmetli Osman Kibar döneminde, bazı gazetecilere, maaşları yetmediği ve daha iyi şartlarda yaşamlarını sürdürmeleri için ‘odun kömürden’ tutun da, gıda ve giysiye kadar yardım desteği verdiklerini, tanıkların içinde anlattı…
Yanımda kim vardı?
Kadir Gümüloğlu, Mehmet Özoğru, Ünal Tümin, Kaya Çelikkanat, Muzaffer Tezel, Mesut Eştürk, İrfan Türksever, Turgut Ulusoy, Okan Yüksel, Ünal Tümin, Ender Coşkun, Emin Varol, hatta Erol Akıncılar…
*- Çoğunu ben de siz de tanımazsınız…
Yani şimdi ile eski arasında tek fark…
‘Bu iş güzel!’ diyerek ve onlarca kişinin de, bala üşüşen sinekler gibi sözüm ona ‘gazetecilik’ yapmaya soyunmaları…
Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar’ın bir iki cümle ile özetlediği gibi…
Suçlu kim?
‘Duayen’ olarak kendini gösteren patronlar…
Bunların geçmişini ve de pozisyonlarını inceleyin neler görecek, neler öğreneceksiniz!
Kimleri kandırmışlar, aldatmışlar çarpmışlar…
İsimlerini yazsam, İzmir’de güvensizlik rüzgârı hepimizi saracağı için geçiştiriyordum.
Ama bazılarının karşı çıktığına ben de karşı çıkıyorum…
Yani karşı çıkanlara karşıyım…
Artık ‘basın kartı komisyonları’ ya da müdürlükleri de ciddi çalışmalı…
Hatta geriye doğru gidilerek, patronların eşleri, çocukları, torunlarına ‘basın kartı nasıl verildi?’ araştırılmalı…
Hatta hiç gazete idarehanelerine girmeden, kapısından bile senede bir gün geçenlere nasıl basın kartı verilmiş…
*- Basın İlan Kurumu nasıl kontrol ediyor?
Şimdi mücadele bu…
Menfaatler çarpışıyor…
Gazete çalışanının, muhabirin, emekçinin hakkı falan aranmıyor…
İzmir’de son yıllarda ortaya çıkan ve çalışanları bile bilinmeyen tanınmayan gazetelere devlet nasıl ödeme yapıyor?
Kim kimin adamı?
Nedense birbirlerine mideden bağlı olanlar ‘olmaz!’ diyor…
Ne olmaz?
Yaptıklarınız ne?
Sözüm ona haftada bir, ayda bir, yine sözüm ona ‘okul’ ya da ‘sınıf gazetesi’ çıkaran patronlara daha ne kadar şans ve imkân tanınacak?
Artık bunlar deşifre edilmeli ve ‘yeter’ denilmeli…
Hem vatandaş, hem de devlet bunlardan kurtulmuş olur…
*- Babayiğit lazım!
SON NOKTA: Ciddi bir denetim, aslında ‘tanıtım’ dan başka hiçbir özelliği olmayan ama dolandırıcıların işine yarayan ‘Sarı Basın kartları’nın eşe, dosta, çocuklara nasıl dağıtıldığını gösterir. Hatta bazılarının ‘sürekli’ yani ölünceye kadar kart sahibi olduklarını belirler. Umarım kartlar undan böyle gerçek emekçilere ve sahiplerine verilir, yoksa patronların yakınlarına değil… Sonra teröristin üzerinde de ama sahte ama gerçek ‘basın kartı’ çıkar!
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: